26.7.13

Diyanet: Durun, siz kardeşsiniz; Allah-u Ekber


Diyanet'i her eleştirdiğimizde gelenekçi arkadaşlarda hemen hemen ayı tepkiyi alırız. Mevzuun ne olduğu mühim değil, 'ruhbanlık kurumu'na dokunmuşsunuzdur.

Elbette doğrularını da dile getiriyoruz Diyanet'in. Zira Prof. Dr. Mehmet Görmez başkanlığında yepyeni bir hüviyete büründü. Lakin devlete angaje bir kurum olmanın hiçbir zaman aşılamayacak sınırları çerçevesinde bazı noktalardaki alışkanlıklar değişmiyor.

Son örneği bugünkü Cuma hutbesinde gördük.

21.7.13

1994 Refah gençliği ve Gezi gençliği!


İnsan, insanları anlamak ve anlayışlı olmak için yaratılmasına rağmen, -nasıl beceriyorsa- anlayışlı olma adına anlayışı berbat etme yeteneğine sahip.

Bunu da genelde okur-yazar takımı başarıyor. Zira bilmek, anlamanın yardımcısı olsa da çok ötesinde bir zeminde anlayışsızlığın da kaynağı olabiliyor.

Bilginin güç değil, yük olması da diyebiliriz.

Gezi olayları, tam da izah etmeye çalıştığım çerçevede kafa karışıklıklarına sebep oldu. Özellikle 'bizim cenah'ta ilginç yorum ve yaklaşımlar söz konusu oldu.

17.7.13

Halt etmek bu olsa gerek!


İşte sizin direnişçi, halkçı, birikimli, doğru, dürüst olarak gördüğünüz cenahın önce gelen temsilcilerinden!

Mesele şu ki, bu tür insanlar kitleleri çok kolay manipüle ediyor!

İzleyin, çok kısa.

15.7.13

hepimiz bi' akrostişin çocuklarıyız...


CINEMU, ne bu?


Yeni medya, yeni dünya, yeni sistem ve bitmeyen bir yenilik ağı...

Şimdilik teknolojiye bağlı olan her alan, yakın bir dönemde ise her alan ve mekan malum ağ ile bağlanacak.

İnternet, her başlığın yer aldığı ve bulunmakla yetinemeyeceği bir alan.

Söz konusu sanat olunca mesele ayrı bir ehemmiyet kazanıyor. Zira müspet yanından daha fazla menfi yönü bulunabiliyor.

Sinema, tam da anlatmaya çalıştığım çerçevede olumlu ve olumsuz hususlar arasında internette bir varlık alanına sahip.

1.7.13

Kaygılı değil endişeliyim!

Bu memlekette sanatçılar 80 sene boyunca acı yaşayanları fişledi ve acılara kimlik verdi.

Tarif edilen acıya sahip değilseniz veya tarif edilen sınıfta yer alan bir şahıs değilseniz, ne acınızın kıymeti vardı, ne de siz bahsedilmeye değerdiniz.

Memleketin ötekileştirilmiş, itilmiş, yok sayılmış, insan yerine konulmamış çoğunluğu olarak bizi diri tutan acılarımız oldu.

Bize soluk aldırmadığını düşünenlerin aksine, yok sayılmamıza sebep olan özelliklerimize, inancımıza, kimliğimize, varlığımıza sarıldık.

Ülkenin 'toplumsal değeri' olarak nitelendirdiğiniz şeylerin hiçbir zaman seviyemize inemeyen elitist bakışınızdan mülhem 'seçme değerler' olduğunu hiç unutmayacağız.

Evet, aranızdan bazıları hakikaten memleketin 'bazı' değerleri için hayatı boyunca mücadele etti. Çünkü onları seçmişlerdi.

Sokak, demokrasi, sandık, halk ve sorular...


Acaba 'millet iradesi', 'halk hareketi' daha ötesinde 'demokrasi' kavramlarını yanlış mı anlıyoruz?

Yoksa siyaset kuramcılarının beceremediğini halklar mı yapıyor?

Veya yepyeni bir kitle iletişim aracı olan sosyal medya aracılığıyla birileri geleceğin 'karar mercii'ni ve 'yöntemi'ni mi belirliyor?