2.2.14
İnşallah...
Hiçbir şey sebepsiz değildir. Kendiliğinden olan hiçbir şey olmadığı gibi...
Barışın var olabilmesi için bir çatışma gerekliliği ve savaşın da bir takım sebeplere bağlı olmasını yan yana düşününce resim biraz daha netleşir.
Etki-tepki, sebep-sonuç formüllerinin çok daha ötesinde bir durum bu.
Ötelerin planı ve planların ötesi...
Tarifi zor olan meselenin pratikte vuku bulduğu yegane yer belki de Filistin.
İşgal, şiddet, soykırım, zulüm, vahşet...
Yan yana durduklarında bile dehşet uyandıran kavramların yaşandığı Filistin filme alındığında dengeyi tutturmak kolay değil.
'İnşallah', zor olanı başarmaya yaklaşmış bir film.
Belgeselleriyle tanınan Fransız sinemacı Anais Barbeau-Lavalette'in ikinci uzun metraj filmi İnşallah'ın başrolünde Evelyne Brochu yer alıyor. Önce Brochu'ya dikkat çekmek istiyorum. Harika bir oyunculuk çıkarmış. Filmin imtinalı senaryosuna gayet müsait şekilde performans sergileyen oyuncu, film diline büyük katkı sağlamış.
Yönetmen Barbeau-Lavalette aynı zamanda filmin senaryosunu da kaleme almış.
Filistin'de yaşananlara insani bakımdan yaklaşmanın en doğru yolunu seçen Barbeau-Lavalette, doktor olan Avrupalı bir kadının, Filistin'in Batı Şeria bölgesindeki Ramallah'ta Türk doktorlara yardım ederken şahit olduğu olayları ve Filistinli bir aile ile İsrail askeri olan Yahudi komşusunun hakikatlerden bîhaber tavrını gözlemliyor.
Vicdanlı bir Avrupalı olarak Araplara karşı oryantalist yaklaşmayan ve hatta çöp arasından eşya toplayan bir hastasıyla çokça vakit geçiren Chloe, hikayenin ilerleyen döneminde hakikatle yüzleşir.
Bir akşam eğlenceden çıkarken Yahudi arkadaşına "Filistin'e merhaba" dedirtmekte zorlanması çok şey anlatıyor.
Kudüs'te yaşayan ve kontrol noktasından her gün defalarca geçen Chloe, Suçsuz yere 25 sene hüküm giyen bir Filistinliye, İsrail askerlerinin katı tutumu sebebiyle bir bebeğin ölümüne ve yine İsrail askerlerinin sebepsiz yere bir Filistinli çocuğu ezmesine şahitlik eder.
Hamasetten, oryantalizmden ve Batılı bakış açısından çok uzak bir şekilde Filistin meselesine işaret eden İnşallah'ın asıl mesajını da filmin sonunda görürüz.
İşgal altındaki topraklarda Filistinlilerin nasıl 'yaşayamadığını' ve ne için 'yaşadığını' gayet güzel anlatan film Türkiye'deki yapımcılara da örnek olacak cinsten.
Kanada-Fransa ortak yapımı olan film, hamasete girmeden, sadece olanı doğru şekilde yansıtarak, dev bütçe peşinde koşmadan temiz ve başarılı bir filmin nasıl yapılabileceğine dair nadide bir örnek.
Ve ülkemin en mühim meselelerinden biri İnşallah için de devreye girince, film, sadece 4 kopya ile vizyona girebildi. Üstelik sadece Ankara ve Hatay'da gösteriliyor. İstanbul Film Festivalinde gösterilen filmin sinema salonlarında da gösterilmesi ve festival izleyicisi dışındaki kitlelere de ulaşması gerek.
Türkiye'de kim, nasıl bir organizasyonla göstertiyor bilemiyorum. Lakin Türkiye'nin son 5 senede Filistin meselesiyle ilgili hassasiyetinin ne yönde değiştiğini ve halkın da alakasının arttığını düşününce, doğru bir tanıtımla filmin daha çok kişiye ulaşması sağlanabilirdi.
Daha çok izlenmesi değil, daha çok kişiye ulaşması mühim.
İnşallah'a klasik Avrupa filmi muamelesi yapılması haksızlık.
23.6.13 - Haber7.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder