27.3.13
dua...
Eyy sessizliğin en büyük sesi olan Allah’ım
Eyy zamanın durduğu nadide bilinç ânı Allah’ım
Eyy varlığın yokluğuna delil Allah’ım
Eyy sonsuzluğu adında öldüren Allah’ım
Eyy hiçliğimize acıyarak ölüm bahşeden Allah’ım
savaşı annelere devrediyoruz
Bundan böyle her silahı anneler üretecek
İstediği örnekte;
Bi' düz, bi' ters...
Sınırı aşanlarla devriliyor, zaman…
‘Bir taş at’anlarla değişiyor dünya…
‘Sınırı aş’anlarla devriliyor, zaman…
Zamana sahip olmak için, zaman algısı olarak zihnine ‘yerleştirilen’ ucubeye karşı başkaldırmalısın…
Seni yaşlandıran değil, inkılâba karşı sabrı öldüren yolun adından başka bir şey değil, zaman.
hayatı anlamsız kılan anladıklarındır
düşenleri toplamak için varım
bir ses düşer, ünlüdür
ya da çığ düşer, kanlıdır
veya şimşektir düşen, ışıldar
toplamak için ben varım
bir yanım, toplamakta
diğer yanım kayıp
hayat işte böyle, yarım
26.3.13
Yeni vizyona girenler ve gişede önde olanlar
Geçtiğimiz cuma günü vizyona giren filmler arasında iddialı yapımlar olduğu gibi, sadece gösterilmiş olsun diye beyaz perdeye çıkanları da mevcut.
Sabit Kanca; Recep İvedik'in torunu :-€
Sinema tarihimizin tartışılmaz fenomeni haline gelen (beğenelim, beğenmeyelim) Recep İvedik'ten sonra, benzer yol haritası ve benzer mahiyetle yeni bir film vizyona çıktı; Sabit Kanca...
24.3.13
barışı düşündüm / savaştan güç aldım
anne,
barış diye bir şeyden bahsediyorlar
hiç görmedim, tadını da bilmiyorum.
hani böyle;
tebessüm ederken gözlerinin sızlaması,
yanındayken birinin, birini arzulaması
dolması gözlerinin, bir çocuğun yanağını öperken
güneşin, her daim ikindi tadında
rüzgarın, sadık bir okşayıcı olduğu
elin, el ile ısındığı
el ele sıcaklığın büyüdüğü
büyüyen her şeyin yeniden doğduğu
ölümün, ölüme hizmetkar olduğu
insanın, insana insan gibi davrandığı
bir 'hal' diyorlar...
baba,
bütün barışları babalar öldürüyormuş
inanmadım
yakıştıramadım
bilemedim de.
ama sonra bir şey hatırladım
bir an
gözlerinden öpüyordun, tanımadığın bir çocuğu
bir hal'di, bu
barışa emsal.
sonra dünyayı düşündüm
üşüdüm
şaşırdım
ve ılık bir rüzgar dokundu yanağıma
turuncu ışığı açtı, gözlerimi
ölümü düşündüm
ölümden güç aldım
barışı düşündüm
savaştan güç aldım
kalmayı düşündüm
hayattan göç aldım
düşünmeyi düşündüm
düşünceden öç aldım
sözü düşündüm
sesten söz aldım
geç kalan bütün pişmanlıklar adına
erken düşen kalelerin yanına
bir tohum bıraktım.
ılık rüzgar
ikindi güneşi
bir anne ve bir baba şefkati ile
büyüsün diye.
23.3.13
İzleyici, Çanakkale filmlerini beğenmedi
Sinema gündeminin genelde ardında kalan 'gişe verileri', her daim gözetimim altında.
Zira sadece kıyaslama ve rekor hususunda değil, genel manada nabız tutma bakımından da gişe verileri mühim.
Geçtiğimiz cuma günü vizyona iddialı filmler girdi.
İlk 3 günlük rakamları umut vaat etmeyen 'Çanakkale: Yolun Sonu', 1 haftalık verilerine bakınca da hayal kırıklığı oluşturdu.
Film, 7 gün sonunda 263 bin 217 bilet satış rakamına ulaşabildi. Bütçesi çok yüksek olan filmin gişesi en fazla 1 milyon olacak gibi.
1 milyonu biraz geçebilse de, yapımcısını memnun edecek seviyede olmayacağı kesin.
Bu manzaradaki en etkili durum elbette son birkaç ay içinde 3. Çanakkale filmi olması.
Zira ilk olarak Sinan Çetin'in "Çanakkale Çocukları" filmi vizyona girdi. Film, sadece 200 bin kişi tarafından izlendi. Çetin'in filmi savaş karşıtı söylemi ve meseleye hem mahiyet hem de üslup açısından farklı bakması sebebiyle ilgi görmedi.
Sonrasında ise vizyona giren "Çanakkale 1915" ise gişe izleyicisini daha çok çekecek ve 'kafa yormadan' izlenecek filmdi. Resmi tarihin tezlerine sarılı olsa da bugüne kadar görmediğimiz şekilde 'namaz' ve "Kur'an-ı Kerim" belirtisi gördüğümüz film, bütün avantajlarına rağmen 1 milyon sınırına ulaşamadı. 18. haftasında hala vizyonda olan film bugüne kadar 904 bin 682 kişi tarafından izlendi.
3 Çanakkale filminin toplamda gişesi ise 2.5 milyonu bulmayacak. Sadece Fetih 1453'ün 6.5 milyon izlendiğini vurgulayalım...
'Fetih 1453'ün açtığı yolda ticari endişelerle filme alınan 'epik' filmler, bu sene tam manasıyla hayal kırıklığına uğradı. Çanakkale filmleri bunların en bariz örneği.
Yanı sıra 'Karaoğlan' da ciddi bir misal. 10 milyon TL'den fazla bütçesi olan film, sadece 121 bin 420 bilet satış rakamlarına ulaşabildi.
Kuvvetle muhtemel 'Çanakkale: Yolun Sonu' da yapımcısını memnun etmeyecek.
Veriler: Box Office
21.3.13
Jîn ne kadar izlendi?
Reha Erdem'in son filmi 'Jîn', geçtiğimiz cuma günü vizyona girdi.
Dağdan inmeye çalışan PKK'lı bir Kürt kızının 'inemeyiş' öyküsünü anlatan Jîn, beklendiği gibi çok az izleniyor.
Jîn'in ilk 3 günlük gişesi bin 363...
Esasında bilet satış rakamının bu seviyede olması normal. Zira film 10 salonda oynuyor.
"Böyle bir film neden sadece 10 salonda oynar" sorusunun cevabı da net elbette.
Öncelikle Reha Erdem'in çok fazla salonda girip, çok izlenmek gibi bir derdi yok.
Ayrıca salonlar şu anda 'gişe işi' dediğimiz filmlerle tamamen kapanmış durumda. Sadece 3 film binden fazla salonu kapatmış durumda. Haliyle de sinemamızın kadim derdi olan 'gösterim yeri bulamama', beklendiği gibi nüksediyor.
Jîn tarzı filmler izlendiğinin çok ötesinde etkili olduğu için bu gişe rakamlarının somut olarak ehemmiyeti çok da fazla sayılmaz.
Temennim o ki; bir gün, dağıtım ve gösterim meselesi aşılmış bir memlekete uyanalım.
Hayırlısı (:
20.3.13
Kürt Sineması nedir?
Kürt Sineması'nın ne olup olmadığı son dönemde sinema camiasının derinden yaptığı bir tartışma.
Daha 'Kürt' kavramının dahi son senelerde özgürce ifade edilebildiği bir dönemde sinema alanında bir alan olarak 'Kürt Sineması' ne manaya geliyor?
Bu sorunun cevabını almak için haftalardır hummalı bir çalışma ortaya koyduk, Film Arası olarak.
"Türkiye'de Kürt Sineması" özel sayısını tamamladık ve baskı tamamladı.
Dergi hazır. Birkaç gün içinde piyasada olacak.
"Türkiye'de Kürt Sineması" özel sayısından yola çıkarak Kürt Sineması'nı, "Benim Sinemalarım"da konuştuk.
www.dipnot.tv'de 'hangout' sistemiyle yaptığımız canlı yayın harikaydı.
Özellikle yönetmen Hüseyin Karabey'in katılımı ve ifadeleri çok mühimdi.
Lafı daha fazla uzatmayayım da, izleyin.
18.3.13
Çanakkale: Yolun Sonu, gişenin neresi!
Bu senenin iddialı filmleri bir bir vizyona çıkıyor. Kimisi hayal kırıklığı oluştursa da birçoğu gişede başarılı oluyor.
Son olarak bütçesi ve tekniği ile iddialı olan "Çanakkale: Yolun Sonu" filmi gişede ilk belirtiyi gösterdi.
Film, ilk üç günde 131 bin 920 kişi tarafından izlendi.
Açıkçası film için çok başarılı bir başlangıç yaptı diyemeyiz. Filmin bütçesinin 36 milyon TL olduğunu düşününce, gişede beklediğini bulamayacağını söyleyebiliriz.
Açılış rakamları bu olan film, toplamda en fazla 1 buçuk milyon bilet satışına ulaşabilir. Zira filmin akranlarından olan "Çanakkale 1915"in ilk 3 gün verisi 100 bin civarıydı. Film de toplamda ancak 900 bin gişeye ulaşabildi.
Mevsimsel şartlar ve benzeri durumları artı olarak yorumlasak dahi, 'Çanakkale: Yolun Sonu'nun, yapımcılarının beklentisini karşılamayacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Bu arada gişe verilerine bakınca dikkat çeken diğer noktaları da belirtelim...
Yine geçtiğimiz gün vizyona giren "Aşk Kırmızı" filmi reklamını iyi yapmış gibi. Zira Osman Sınav'ın alelacele çektiği film, 3 günde 60 bin kişi tarafından izlenmiş.
Bu verilere ulaşmasında filmdeki çıplaklık/erotizm unsurunun ne kadar olduğunu yorumunu size bırakıyorum.
Gişe listesinin zirvesindeyse Yılmaz Erdoğan'ın son filmi 'Kelebeğin Rüyası' var. Film, 24 günün sonunda 1 milyon 692 bin 999 bilet satış rakamına ulaştı. Filmin toplam gişesinin 2 milyona yaklaşacağı görülüyor.
14.3.13
Sinema nedir - 2
Günlük koşuşturmanın içinde durup kendine bakacak zamanı dahi bulamayan modern zaman insanının, ‘faaliyet’ kapsamına girmeyi bir şekilde ‘başaran’ sinema, açtığı bu gedikten ‘gelişim/dönüşüm’ namına kendi için küçük ancak insanlık için büyük adımlar atabilir.
“Sinema’ya gidiyor musunuz” sorusunun yöneltildiği insanlar “iyi takipçiyim” diyorsa, haftada bir filme gidiyordur, en iyi ihtimal. Perdede izlediği filmlerse ‘gişe işi’ çerçevesinde, sadece ‘oyalayıcı’, ‘eğlendirici’ ve daha vahimi ‘geçici’dir.
Bense daha ‘büyük bir bakış’tan bahsediyorum.
Sanat ile ilgilenmeyen/uğraşmayan insanın, kendini insanlığına bağlayan irtibat noktalarından biri noksandır. Ve bu eksiklik öylesine etkilidir ki, bütün bir dünya görüşünü, hayata bakışın ve en mühimi de kendine/insana yaklaşımını hepten ‘hiç’ edebilir.
Büyük laflar etmek, dünyanın en küçük işidir. Büyük laf etme derdinde olanlar, en küçük uğraş ile hayatını heba ediyor demektir. Büyük işler peşinde koşan, küçük olarak gördüklerinin ‘eksikliği’ ile ‘büyük kırıklıklar’ın altında kalmaya mahkumdur.
İşte bu sebepten ki, sözlerimi ‘küçük’, izahımı ‘küçük’, yolumu ‘küçük’ tutmaya çabalıyorum.
Ve işte tam da bu yüzdendir ki “sanat, bir yöntem olarak, küçük dokunuşların büyük resimleri ortaya koyduğu eylem alanı”dır…
‘Sanat sineması’ dediğimiz alanda icra edilen filmleri bir de bu açıdan düşünün. Neden bu kadar sade, neden ‘basit’ gibi görünen, neden sakin, neden dingin ve neden ‘az söz’ barındıran şekle sahip olduklarını bir de bu bakımdan yorumlayın.
Şeklen böyle olmakla beraber mevzubahis filmler, nitelik açısından -elbette- büyük etkiye sahiptir. Kitleyi değil, insanı hedef alır.
‘Çoğunluk’ değil, ‘kişisel varlık’tır hedef olan.
‘Zaman’ın çok küçük bir kısmını kullanmasına rağmen, sanat filmi, ‘zaman’ın en geniş anlarına hitap eder.
‘Uzun plan’, ‘duran kamera’, ‘susan insan’ olarak değerlendirilen şekli görünüm, sanat sineması bağlamında ‘büyük lafların yatağı’dır.
Çünkü sanat, sadece ve sadece insanı hedef alır… Kitleler, sanat için ‘daha çok insan’dan başka bir şey değildir. Ve topluluk, sanat için, yine sadece insandır.
Ve sinema; bir ruh halinin, hâl üzere durumundan ruh üzere konumuna değin gelişiminin aracıve amacıdır...
Sinema; bizi bize, hepimizi hiçbirimize ve bireyi yalnızlığına hapseden modern zaman algısının karşısında direnebilmenin yöntemi olmasının ötesinde, şartıdır...
Sinema; arayış içinde olması gereken insanoğlunun, mevcudiyetini bilemeden mevcut durumunu kabullenmesi gerçeğinin değişmesi gerekliliğini anlamanın sonrasında, gerçeğin üst tabakası hakikatin 'hissedilmesi' hususunda duygusal yardımcıdır...
Sinema; bireysel etkisinin dozajına yönelik yorumların kofluğuna hapsedilemeyecek oranda hissi ve toplumsal yönelmenin sürdürülebilmesi bakımından nicelik ve niteliksel öneme haiz kurtuluş yoludur...
Sinema; düşünmedir…
Sinema, düşüncedir; ki sinema bir ‘zihni eylem alanı’dır…
(15.7.12 - Haber7.com)
Sinema nedir?
Emeklilik...
Nefret ettiğim kelimelerden biridir. Dünyaya sadece yapmakta olduğu 'iş'i yapmak için gelmiş ve işi bittiğinde emeklilik denen bir ayrışmaya tabi olmuş, sonrasında ise 'hayatını yaşamış' kişilerin memur algısını bana hatırlatan bu kavramdan kurtulabilmenin bir yolu; hatta belki de tek yoludur sanat.
Ve elbette sinema.
Nedir ki bu sinema; bütün bir hayatı anlamlandırabiliyor? Hayat meşgalesine düşmüş olan bireyin kendini unutmasının kanıtı olan 'emeklilik' olgusunu öldürebilecek nasıl bir mahiyet vardır sinemada?
Sinema bir varoluş sorgulamasıdır. Neden dünyaya geldiğimizi, var iken nasıl kendimizi var edeceğimizi aramamızı sağlayan; başlı başına bir araç ama son kertede hakikate giden yolu arşınlatan bir istikamet belki de.
Sinemaya bu şekilde metafizik ve felsefi pencereden baktığınız takdirde size meseleyi en iyi ifade edebilecek eserleri Andrey Tarkovsky vermiştir. Rusların sadece sinemaya değil sanata en mühim hediyelerinden biri olan Tarkovsky, "İnsan varolduğu sürece yaratma eğilimi de var olacaktır" diyor. 'Yaratma' kavramı konusunda hassasiyetinize hitap edercesine tefsirinin devamını getiren Tarkovsky, "İnsan kendini insan olarak hissettiği sürece bir şeyler yaratmaya girişecektir. İşte onu Yaratıcı'sına bağlayan şey burada" sözleriyle, Yaratıcı'nın yeryüzündeki halifesinin kerametine dikkat çekiyor. Tarkovsky sinemasında 'sanatın bir yakarış olduğu' tezini hissedersiniz. Zira 'insan sanat aracılığı ile umudunu dile getirir'.
Tarkovsky'ye göre, "Bu umudu dile getirmeyen, manevi temeli olmayan hiçbir şeyin sanatla ilgisi yoktur, bunlar ancak parlak birer entellektüel analiz olabilirler. Sanat bir yakarma, bir dua biçimidir ve insan yalnızca duasıyla yaşar."
Doğayı taklit eden resim sanatının sonrasında ânı donduran/kaydeden veya bir kareye hapseden fotoğrafın doğuşunu sinema takip eder. Mevzubahis sanatları taklitçi olmaktan çıkarır, sinema. Zamanın herhangi bir noktasını hapsetmek değil, izleyiciyi zamanın içine alarak bir sanat eserini toplumsallaştırır, sinema.
Gelmiş geçmiş en önemli sinema kuramcılarından olan Fransız Andre Bazin "Sinema, gerçeğin sanatı olarak bütünlük taşır" der. Modern seküler algının 'gerçek' diye somutlaştırmaya çalıştığı şey, aslında hiçbir zaman metafizik düzleminden çıkarılamayacak olan ve insanın, bu soyut alana dahli ile anlaşılabilecek olan 'hakikat' kavramından başkası değil aslında. Bir farkla ki; çağdaş arayış, bireyin, kendisini tanrılaştırmasına malzeme kovalar. Kadim algı ise; Yaratıcı'nın, kendi ruhundan üflediği yetilerle hissedilmesinin anahtarının arayışıdır.
Türkiye sinemasının son dönemdeki en önemli isimlerinden olan ve bence Türkiye sinema tarihinin en kalıcı ismi olmaya aday olan Semih Kaplanoğlu da 'manevi gerçekçilik' kuramından bahsederken bu noktalara dikkat çeker. "Bu dünyada bir 'var olma' meselesi var" diyen Kaplanoğlu, psikoloji, felsefe gibi 'bir sürü şey'in bununla ilgili olduğunu söyledikten sonra bir de "yâr olma" meselesinden bahseder. "Sevgili olmak... Tanrı'yla sevgili olmak... İşte yâr olduğu zaman insan belki de tam bir varoluş yaşayabilir" diyen Kaplanoğlu, kendi filmlerine yönelik eleştirilere de cevap niteliğinde olan şu sözleri sarf ediyor:
"Onu yapabilmek ve o ânı genişletebilmek. Filmi seyretmeye başladığınız andan itibaren onun içine girebilmek ve o ânın içinde kalmak. Bütün derdim o. Ama bunu da çok fazla müzik kullanmadan, diyalog kullanmadan yapmak. Bir hâl yaratmak. Gerçeğin içindeki maneviyat, maneviyatın içindeki gerçek..."
İtalyan sinemasıınn en ünlü ismi olan Federico Fellini de, 'sinema, hayatı anlatmanın kutsal bir biçimidir' der.
İran Yeni Dalga sinemasının öncülerinden Abbas Kiyarüstemi ise hayal olgusundan kapıyı aralar ve hayalin, insana bahşedilmiş en farklı ve olağanüstü hediye olduğunu söyler. "Hayaller sayesinde, ardınızda iz bırakmadan aşılmaz duvarların ötesine geçebilir ve geri dönersiniz. Asıl soru şu: Bir kere çıktığınızda neden geri dönesiniz ki?"
Sorular...
Kiyarüstemi'nin de altını çizdiği gibi sanat, sorularla başlayan bir yol; cevap aranan bir istikamet ve belki de kesinlikle cevabını sanatçının kendisinin bulamayacağı, bir birikimin sonucu olarak tarih ile bitecek olan belirtişte nokta nazarında kalacak uğraşın bireysel çabası, toplumsal etkisinin adıdır.
İnançları, kültürleri ve elbette yaşayışları farklı olan bu saydığım yönetmenlerin birleştikleri tek nokta sinemanın mahiyetidir.
Sorular, sorun etmek için değil, cevap aramak içindir.
Tüketmeye alışmış zamane insanının algısına sığdıramayacağı bir fedakarlık örneği olarak sinema; sonucunu somutluğun ötesine bırakan bir arayışın adıdır.
(5.9.10 - Milli Gazete)
13.3.13
Jîn ve Reha Erdem sineması...
'Benim Sinemalarım' güzel gidiyor...
Film Arası Dergisi ve www.dipnot.tv işbirliği ile 'hangout' sistemiyle yayınlanan programda bu akşam Reha Erdem sinemasının ve son filmi 'Jîn'i konuştuk...
Güzel tespitler ve yorumlar oldu...
!f'te izlediğim filmle ilgili genel yorumlarımı ifade ettim.
İzleyin derim.
Renkli oldu. Hem sinema konuştuk, hem de eğlendik...
11.3.13
Gelmeyen Bahar'a gişede bahar gelmeyecek gibi
Bu senenin iddialı yapımlarından ikisi geçtiğimiz cuma vizyona girdi.
Birincisi, uzun zamandır üzerinde çalıştığı projesiyle Emrah Erdoğan'ın 'Gelmeyen Bahar' filmiydi.
Bu güne kadar 'Küçük Emrah' olarak bildiğimiz Emrah Erdoğan, popüler oyuncu kullanmadan vizyona çıkardığı ve kendisinin yazıp yönettiği filminde izleyicinin ilgisini çekememiş gibi görünüyor.
'Gelmeyen Bahar' ilk 3 günde 8 bin 111 kişi tarafından izlenmiş.
'Küçük Emrah', ilk yönetmenlik denemesinde
gişede umduğunu bulamayacak gibi
Bu verinin ne ifade ettiğini anlamak için 'Kelebeğin Rüyası'na bakalım. Yılmaz Erdoğan'ın son filmi, vizyondaki üçüncü haftasının ilk 3 gününde 170 bin 803 gişe yaptı.
Yani, iki Erdoğan'ın filmlerinin oranı 1'e 20'den fazla.
Açıkçası Gelmeyen Bahar'dan bu kadar kötü bir başlangıç beklemiyordum. Film birçok bakımdan eksik. Lakin belli bir kitlesi var diye düşünüyordum.
Şu halde ya film kitleyi, ikna edemedi veya ulaşamadı.
Geçtiğimiz hafta vizyona giren diğer iddia yapım da 'Eve Dönüş: Sarıkamış 1915' idi. Film, vizyondaki ilk 3 gününde 13 bin 555 bilet satış rakamına ulaşabildi.
200 milyon dolar bütçeli Hollywood yapımı 'Muhteşem Kudretli Oz'un ilk hafta sonu açılış rakamları ise 48 bin 950 oldu.
Pazarlama bütçesi dahil edilince 300 milyon dolarlık miktara ulaşan film, dünya çapında ilk birkaç günlük gösterim sonrası 150 milyon dolarlık hasılata ulaştı. Türkiye'deki 3 günlük hasılat ise 619 bin TL'ye yakın.
9.3.13
5 yerli film 10 milyon izlendi
2013'e hızlı bir giriş yapan sinemamız, senenin belki de en bereketli dönemini yaşıyor.
Senenin ilk 9 haftasında toplam bilet satışı 14 milyon 399 bin 412 oldu.
Bu süre zarfında toplam 39 yeni film gösterime girdi. Eski filmlerle beraber gösterimde olan film sayısı ise 161...
Geçtiğimiz hafta vizyonda olan film sayısı ise 58 oldu.
5 yerli film 10 milyon izlendi
Genel manzaraya baktığımızda -daha şimdiden- 5 yerli filmin 1 milyon barajını geçtiğini görüyoruz. Bunlardan ilk ikisinin toplam gişesi 6.5 milyondan fazla. Çok izlenen ilk 5 yerli filmin toplam gişesi ise 10 milyon civarı.
Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar'a karşı!
Box Office verilerine göre bu senenin en çok izlenen filmi 3 milyon 736 bin 255 kişi tarafından izlenen Cem Yılmaz'ın sahne gösterisi 'CM101MMXI Fundamentals' oldu. Filmin gösterimdeki 10. haftası...
Ve senenin en çok izlenen ikinci filmi, 'Recep İvedik' serisinin 'yaratıcısı' Şahan Gökbakar'ın yeni filmi 'Celal ile Ceren'. 7 haftadır vizyonda olan film 2 milyon 842 bin 747 kişi tarafından izlendi.
Komedi yapmadan çok izlenen film
Yılmaz Erdoğan'ın son filmi 'Kelebeğin Rüyası' da bu seneye damgasını daha şimdiden vuran filmlerden. Konusu, oyuncu kadrosu ve sinematografik başarısı ile adından söz ettiren Erdoğan'ın filmi, 2 haftada 1. milyon 285 bin 274 bilet satış rakamına ulaştı.
Yerli ve komedi film ağırlığı
Son senelerde olduğu gibi bu sene de vizyonda yerli film ve komedi ağırlığı dikkat çekiyor.
Sermiyan Midyat'ın ikinci yönetmenlik denemesi olan 'Hükümet Kadın', Demet Akbağ'ın başrol oyunculuğu ile beğeni topladı. Film, 5 haftada 1 milyon 262 bin 291 kişi tarafından izlendi.
"Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda", adından da anlaşılacağı üzere romantik komedi tarzında. 14 Şubat'a özel hazırlanan film, 3 haftada 1 milyon 182 bin 434 bilet satış rakamına ulaştı.
Çok sayıda iddialı yapımın vizyona gireceğini düşününce, bu seneki bilet satış rakamlarının geçen senenin üstünde olacağını tahmin etmek zor değil.
6.3.13
'Ağlatma garantili filmler' varmış :-€
'Benim Sinemalarım'da Emrah Erdoğan (Küçük Emrah)'ın yazıp-yönettiği ilk film olan 'Gelmeyen Bahar'dan yola çıkarak 'ağlatma garantili filmler'i konuştuk.
İfade, sosyal medyaya aitmiş.
Mahsun Kırmızıgül ve Özcan Deniz tarzı filmlerin izleyicileri, "Yanına mutlaka mendil al, kesin ağlayacaksın" ifadeleriyle filmi tavsiye edermiş.
Açıkçası bunları bilmiyordum.
Fekat bu filmlerin hemen hemen bu maksat için yapıldığı hissini almıyor da değilim.
Neyse efendim.
S/öze fazla yüklenmeyelim.
Bakalım, Benim Sinemalarım'da neler konuşmuşuz...
4.3.13
Gişeye bakalım mı!
Bugün pazartesi...
Hafta sonu gişe verilerinin açıklanma günü.
Gündemde olan çok film var.
Hemen bakalım genel tabloya.
Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği, Kıvanç Tatlıtuğ'un popülaritesi sayesinde genç kızların akınına uğrayan 'Kelebeğin Rüyası', 10 günlük gişe serüveninde toplam 1 milyon 95 bin 755 kişi tarafından izlendi.
Beklediğimiz üzere 2 milyon sınırını aşacak, film.
Cuma günü vizyona giren yapımlar arasında gişe verileri en çok merak edilen elbette 3 Oscar ödüllü 'Sefiller' filmi. 52 salonda gösterilen film, 3 günde 24 bin 238 bilet satışına ulaştı.
"Hititya: Madalyonun Sırrı", yapılamamış yapmacıklığıyla 'gibi yapan' tarzıyla 3 günde ancak 23 bin 390 kişi tarafından izlendi. 135 salonda gösterilen filmin gişede pek bir şey vaat edemeyeceği kesin.
Vizyona olan filmler arasında dikkat çekenlerden biri de 'Hükümet Kadın'. Sermiyan Midyat'ın ikinci yönetmenlik denemesi olan filmi 5. haftasında 1 milyon 225 bin 829 bilet satışına ulaştı.
'Romantik Komedi-2' de 3. haftasında 1 milyon 99 bin 995'lik gişe rakamına ulaştı.
Oscar'da ve birçok festivalde ödülleri silip süpüren 'propagandist ABD milliyetçisi' film 'Argo', 10. haftasında toplam 70 bin 166 bilet satış rakamı elde edebildi.
Cem Yılmaz'ın sahne gösterilerinden beyaz perdeye çıkarılan 'CM101MMXI Fundamentals' ise 9. haftasında hala gösterimde ve toplamda 3 milyon 829 bin 837 kişilik gişe rakamına sahip oldu. Film hala gösterimde olsa da 4 milyon barajını geçemeyecek gibi.
Film, 7. haftasının ilk 3 gününde 9 bin 227 kişi tarafından izlendi. Toplam gişe ise 2 milyon 831 bin 350 bilet satışına ulaştı.
veriler: box office
180 milyon dolara yapıldı, 1 milyar dolar hasılat yaptı
Hollywood filmlerinin bütçelerinin dudak uçuklatan seviyede olması, elbette ticari bir manzaranın sonucu.
"Bir filme 180 milyon dolar neden yatırılır" sorusunun cevabını almak için en son örneğe bakalım.
Peter Jackston’ın “The Hobbit: Beklenmeyen Yolculuk” filmi dünya çapında tam 1 milyar dolar gişe hasılatına ulaştı.
Yüzüklerin Efendisi serisi sonrası beklenen Hobbit de bir seri olacak.
Türkiye'de geçtiğimiz Aralık ayında vizyona giren ve 1 milyon 60 bin bilet satışına ulaşan The Hobbit, sadece ülkemizde 10 milyon TL (7 milyon dolar) civarı gişe elde etti.
Dünya çapında vizyona giren filmin sadece ABD hasılatı ise 300 milyon dolar civarıydı. Yani film, 180 milyon dolarlık bütçesinin iki katına yakınını sadece ABD'den elde etti.
Bir Hollywood yapımının ABD dışında 700 milyon dolar hasılat elde etmesi de dikkat çekilecek bir nokta.
Bu arada hatırlatalım; tüm zamanların en çok hasılat elde eden filmi 2,78 milyar dolar ile Avatar.
Sadece Türkiye'de değil, Hollywood ve Bollywood dışındaki hemen bütün ülke sinema sektörünün temel sorun bu.
Ciddi bir "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan" paradigması var; çok para harcayınca mı gelir filmler ilgi görecek, filmler ilgi gördükçe mi sektör büyüyecek ve para kazanılıp harcanacak...
Bu meseleyi çözmek çok zor. Ancak Hollywod'un doğuş ve gelişimine bakacak olursak, devletin parmağı olmadan (en azından ilk adım olarak) o denli büyüme pek mümkün değil.
Acının tarifi, insanın tarihidir, Hâlis'im...
...Hâlis Hârikalar Diyârı'nda
Soru işaretinin çengeline takılıp hayatı ıskalayanlardandı, Hâlis...
Böyle bir hissiyat, yetersizliğin sancısını yeterince yerleştiriyordu, kalbe.
Kalbe yerleşenlere selam olsun.
Ne güzel makamdır, o...
Ahh! Hâlis, düşünerek ölecek, kuvvetle muhtemel...
Makamı güzel yapan, makama güzellik katandı. Hiçbir makam yok ki, sadece var olduğu için özel olsun...
Kalbi güzel yapan da, kalbe güzellik katandı. Hiçbir kalp yok ki, sadece kalp olduğu için özel olsun...
Kalbi güzel yaratanın çizdiği resim, kalbi güzelleştirenlerin güzelliğiyle güzelleşiyordu.
Kalbi güzelleştirenlere selam olsun.
Hâlis'im, canını acıtanın canın olması, canında olan cana işaret eder.
Ne mutlu sana ki, canını yakacak canânın var...
Hayat bu kadar basit olabilir mi, Hâlis'im?
Hayat ne kadar sabit olabilir?
Ayaklarını sabit kılacağın nokta, ne kadar hayat olabilir, Hâlis'im?
Yer, ayağı taşımanın ağırlığından mı silkeler kendini?
İnsan, her silkelendiğinde neden yere çekildiğini hisseder? Neden toprağa iner dizler? Neden avuç içleri toprağı öper?
Acısı, insanı toprağa yakınlaştırır mı, Hâlis'im?
Acının tarifi, insanın tarihidir, Hâlis'im...
Şimdi sen acına tutunacaksın ki, insan da insana tutunabilsin...
Acını sev, Hâlis'im... Acını bil... Sevmeyi bil... Bilmeyi sev...
İnsan, acısına tutunmazsa uçuruma sürüklenir.
Bir el olmalı acı. Acının eli olmalı biri. Kalbe dokunanın acısı öyle bir el olmalı ki, toprağa dokunan ellere ten olmalı.
Toprak, acıya el olmalı.
Hâlis'im, acını sev...
O seni seviyor...
duası hayat olan...
bir yumruk yer etmemeli
yurtsuzluktur hakkı
memleketi gönül olan yumruğun
huysuzluktur iştiyakı
insan ne çok düşüyor, düşmeye
düşmeye düşkünlüğün düşüklüğü
insanoğlunu insan eden beşer alameti
halbuki el açsa doğaya
duası hayat olacak
doya doya
kızgın bir demirin sakinleşmesi zamana
sürgün bir kalbin kavuşması zamana
yılgın bir zihnin dirilmesi zamana
zaman ise insana mahkum
o ne güzel zindan ki
ışığı mahkumdan alır
o ne renkli karanlık ki
renk renge renk katar
ve sonra
hep sonra
nihayetinde varılan nokta
ne güzel işaret ki
bir yumruk yetmez kalbe
huysuzluk, ruhsuzluk değil çünkü
3.3.13
Müslüm Gürses, halkların acısına dokundu...
Bu memleket on yıllar boyunca garip ve kalın kırmızı çizgilerin insanların üzerinden geçmesi ile idare edildi.
Tam da halkın üzerinden, tam da zihninden, tam da kalbinden...
O incecik kırmızı çizgiler, hayat alanını daraltan ve -dahası- aşağılık kompleksi oluşturma namına silah olan kalın sosyolojik araçlardı.
Müslüm Gürses ve temsil ettiği müzik akımı olan Arabesk tam da bunun merkezinde yer alarak 'kullanıldı'.
Arabesk, birkaç sene öncesine kadar aşağılanan, hakir görülen, değersiz olarak nitelenen, müzik olduğu kabul edilmeyen bir 'gürültü' idi.
Belki Müslüm Gürses sevenlerin 'jilet kullanması' ve bununla özdeşleşmesi de bu sebeptendi.
__Usta__
Hiçbir çıkış alanı bırakmayan sisteme isyanın bir yöntemi olarak 'kendine zarar vermek'!
O insanlar kendilerine zarar vermedikleri takdirde, başkalarına zarar verecekler.
Elbette o durumu olumlamıyorum. Fakat durumu doğru okuyabilmek için tespitleri doğru yapmak lazım.
Evet, estetik beğeni bakımından bazı müzik dalları kadar çekici olmayabilir. Ancak toptan itham eden ve elitist bakışla 'ilkel' olarak niteleyen bakışın sanat algısı, hiçbir şekilde yol gösterici olamaz.
__Meselem__
Arabesk, halkların acısına dokundu.
Oysa hiçbir 'üstün sanat dalı' kalbin tepkisine sirayet edemedi.
Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay, arabesk yaparak insanların hem kalbine, hem neşesine, hem de acısına dokundu.
__Ah Oğlum__
Sen rahat uyu...
Mekanın cennet olsun...
Seni, seninle uğurluyoruz...
__Hangimiz Sevmedik__
1.3.13
Hangi film, ne kadar izlendi?
Sinema için bu günler en 'bereketli' dönemdir.
Havalar kötü, günler kısa, insanlar arayışta.
Eğlence için başvurulan ilk seçeneklerden biri sinema olur. Haliyle de gişe verilerine bu yansır...
22-28 Şubat verilerine bakınca da durum böyle görünüyor.
Haftanın en çok ses getiren filmi, Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği 'Kelebeğin Rüyası' oldu.
Film, ilk haftasında 807 bin 881 kişi tarafından izlendi.
Şiiri ve şairleri, bundan mütevellit de aşk hikayesini konu alan bir filmin bu kadar izlenmesi hakikaten mühim.
578 salonda gösterilen film, Yılmaz Erdoğan'ın en çok izlenen işlerinden biri olacak.
Gişe verilerinde elbette Kıvanç Tatlıtuğ'un da etkisi var. Genç kızların filmi merakla beklediğini 'duymuştum'.
Lakin bütün bunların ışığında okuma yaparken, filmi büsbütün bir 'gişe' eseri olarak addetmek haksızlık olur.
Şahsen hiç öyle görmedim ve sinemasal olarak da çok ötesinde bir yapım.
(Filmin okunduğu yazı için tıklayın)
Gişede dikkat çeken diğer filmlere de özetle bakalım...
14 Şubat siparişi filmlerden 'Romantik Komedi-2', ikinci haftası sonunda 977 bin 838 bilet satışına ulaştı.
'Hükümet Kadın' ise 4. haftasında toplam 1 milyon 176 bin 89 kişi tarafından izlendi.
Oscar'lık filmler Türkiye'de rağbet görmüyor.
Tarantino'nun 'Zincirsiz'i 4 haftada 128 bin 18 bilet satışına ulaşırken, Spielberg'ün 'Lincoln'ü ise 3 haftada 43 bin 193 kişi tarafından izlendi.
Ang Lee'nin görsel yönüyle öne çıkan filmi "Pi'nin Yaşamı" 9. haftasında 419 bin 282 bilet satışıyla en çok izlenen yabancı filmler arasına girdi.
Kathryn Bigelow'un 'Zero Dark Thirty'yi de 3 haftada 20 bin 268 kişi izledi.
Veriler: Box Office
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)