2.9.13

Sustukça konuşmanın Uzak İhtimal'i...


Hâlis Hârikalar Diyarı'nda...

Sinemanın masal etkisi, size bir dış sesin hikayeyi aktarması değildir. Gişe izleyicisine sıkıcı gelen sakin planlar; bir yerlere dalmış kahramanın yüzünde kalınan uzun saniyeler; efektsiz, müziksiz, diyalogsuz ve monologsuz; sadece ve sadece görüntü dili...

Yalsızuçanlar’ın Rüya Sineması’nı tarif ederken satırlara nakşettiği gibi ‘doğal zamanın ritmi’nin alıcıya aktarılması, sinemanın masalsı etkisini zihninize işler...

Hayatı şiirsel bir mantıkla algılayan Tarkovsky’nin en güzel örneklerinden birkaçını ortaya koyduğu; Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu gibi ‘yerli’ yönetmelerin etkisinde kaldığı sinema mantığından bahsediyor Hâlis...
Sinemanın ta kendisinden yani...

“İnsanoğlu önyargılı bir hayvandır.”

Övülen her ürüne olduğu gibi Uzak İhtimal’e de beğenme seçeneğinden uzak ihtimalle gitmişti Hâlis. Fragmanına bakınca ümitlenmişti, evet. Ama övgüye olan antipatisi, beyaz perdenin karşısına oturuncaya kadar bırakmamıştı saçlarını.

Ve film başlar...
Sakin geçen her sahne, sadece sinema kokan her planla önyargı buzları erir ve ‘genel olarak beğendim’ diyebileceği bir 90 dakika izler Hâlis...

Uzak İhtimal...
‘Bol ödüllü’ ifadesiyle lanse edilen, gişe işi olmadığı her halinden belli bir eser. ‘Çalışma’ ifadesinin soğukluğu yerine rahatlıkla tercih edilebilecek ‘eser’ kavramının hakkını veren bir sinema. ‘Sinemasal’ diyemiyor Hâlis. Bu sıfatı kullanabildiği film sayısı çok fazla değil. Lakin kesinlikle başarılı bir eser olarak tavsiye ediyor filmi.

Lütfen...
Eğlenmek için sinemaya koşanlar, ‘ne sıkıcıydı’ ifadesini ödüllü filmler için kullananlar; lütfen bu filme gitmeyin. Lütfen bu iş gişe yapmasın. Para kazandırma ihtimalinden uzak olsun eser...

(Fatih’in göbeğindeki bir sinemada salonun yüzde seksen boş olması ümidimi artırdı.)


Mahmut Fazıl Coşkun’un kamerasının neden tripota hiç oturmadığını anlayamadı Hâlis. Tarz mı; olabilir. Ama ayaklık ile verebileceği etki ihtimalini uzak etmiş.

Fikir olarak güzel; ancak çerçeve sorunu yaşanan planlar...
Sesi güzel olmayan bir müezzin doğallığı...

Oyunculuğun sade şaheseri...

Sadece sinemanın konuştuğu bir lisan...

Esas kızın yakınındaki iki erkek; birisi babası, birisi aşığı. Her ikisinin de özelliğinden bîhaber. Her iki erkek de meramını iletemiyor. Gerekçe ortak; zamanı değil.
Zamandan korkmak kadar hayatın içinden bir mesaj.

Sustukça bize ‘insan asıl konuşunca susturur gerçeği’ dedirten bir oyunculuk.

Evet...
Hayat, insan sustukça konuşuyor. İnsan, hayatı küstürdükçe konuşuyor. İnsan hayatı, insanlık can çekiştikçe değişiyor. İnsanlık, hayat konuştukça canlanıyor. Ve hayat canlandıkça insanlığın utancı ölüyor.

Müezzinin yanlış telaffuzları ve netliğin kaçtığı planlar gibi teknik sorunları bir tarafa bırakarak, son sahnedeki sessizliğin duygusuz kalmasını da hoş görerek izleyebileceğiniz bir film...

Bir arada yaşamak ile birlikte olup da bîhaber varolmanın iç içe geçtiği bir İstanbul gerçeğinden bahseden Uzak İhtimal, tam da içimizde yaşayan ihtimalleri kendimize nasıl uzak edebildiğimizi ortaya koyuyor.

Bir filme gidin...
Birkaç hayata bakın...

Kendinize bakın...

Zamana kandığınızı anlayın; zamanla yalanlandığınızı algılayın...

Bir filme gidin...
Sinemayla tanışın...

Hayatla tanışın...

Kendinizle tanışın...


10.10.2009 - Haber5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder