19.8.13
Şehit Esma'ya mektup...
"Bir taş at"ması gerekenlerin, "bir taş daha at"maya varamadan dengeler adına başını çevirdiği, elini cebine soktuğu ve sadece kredi kartı şifresini girmek için çıkardığı bir zamanda yaşıyoruz...
Ölmüşüz...
Toprağın küstüğü yaşayanlar olarak, ölümün tiksindiği canlılar sıfatıyla ölmekten korkan ölülermişiz...
Daha iyi yaşamak adına yaşamayı tükettiğimizi bilmeden, her geçen gün kendimizden ve daha da mühimi kendimiz dışındakilerden uzaklaşarak yaşamaya çalışan ölülermişiz...
Bizmişiz hayatı ağlatan...
Ve hep biz olmuşuz hayatı/kendimizi aldatan...
Belki bu sebeptendir; çok sıradan bazı şeylerin gönlümüzü parçalaması...
Belki bu sebepten; darmadağın zihnimizde kendine yer bulmaya çalışan süslü lafların efsanesinden çok çok çok daha fazla kalbimize nüfuz eden 'basit' şeylere dönemememiz...
Bir tebessüm...
Ne kadar etkili olabilir ki!
Mutluluk ifade ederek değil, ölümden haber vererek ne kadar iz bırakabilir, bir tebessüm!
Ve -zamanın ruhunun anlayamayacağı bir şekilde- ölüme mesut sıfatı katan, nasıl bir tebessüm olabilir!
Esma'dan bahsediyorum...
17 yaşında, 'küresel köy'de bütün insanlığın gözü önünde şehit olan Esma Biltacı...
Mutlaka gördüğünüz o fotoğrafı...
Şehadetin tebessümünü simasına çok önceden asan Esma...
İlk gördüğüm andan itibaren hep Esma ile konuşuyorum. İmrenerek, sorarak, burnumun direği sızlayarak, dua ederek ve ölemeyerek...
"Kendi kalbini çal"ıp "parolayı aklında tut"amayanlarla aynı zamanı paylaşmanın ağırlığından kurtulan Esma kardeşim...
Ne güzel bir yaşta, ne güzel bir aşkla, ne güzel bir zamanda ve ne kutlu bir yolda vücuduna misafir ettin o kurşunları...
Şimdi biz hayattayız, Esma...
Ve biz hayatta kalmayı bilmiyoruz, Esma...
Çünkü biz ölmeyi bilmiyoruz...
Sanki dünyanın bütün güzel 'isimler'ini tebessümünde toplamışsın.
Sanki direnmenin tek yol olduğunu bize sadece susarak anlatmışsın.
Bir şehit tanımıştım ben Esma. Mavi Marmara'daydı. Abim idi. Öyle çok severdim ki. Cevdet Kılıçlar...
Saygı ve tebessüm denince aklıma gelen ilk isimlerdendi. Şimdi tebessüm denince aklıma gelen isimler arasındasın. Hiç tanımadım seni. Varlığından bîhaberdim. Neden sonra o fotoğrafın ile şehadet haberini aldım.
Tam da parçalanmış ceset, kan, revan görüntülerinin 'hassasiyet oluşturma' adına paylaşıldığı ve esasında kalbimizi körelttiği bir zamanda yine küplere binmişken gördüm fotoğrafını.
İçimi acıtan lakin uzun vadede hassasiyetimi törpüleyen o fotoğrafları paylaşmanın yanlışlığını izah etmeye çalışırken, tebessümünü gördüm kardeşim.
Bütün o zulüm manzaralarından daha çok acıdı içim.
Çünkü sen (fotoğrafın), birbirine uzak kalmış ümmete bir işaret verdin.
Hani güzel adam Muhammed Mursi, "Kur'an anayasamızdır, Resul liderimizdir, Cihad yolumuzdur, Allah yolunda şehit olmak en büyük arzumuzdur" diyordu ya...
Hani yakın tarihin gördüğü en delikanlı liderlerinden olan Mursi, bize bir şeyi işaret etmeye çalışıyordu ya...
Sen, bütün bu anlatım çabalarının alamet-i farikası ve hatta daha fazlası, bizatihi kendisisin, Esma...
Tebessümün ile bize ölümün müjdeli yanını anlattın ya...
Mütebessim ifadenden çok daha fazlasını barındıran gözlerindeki ayetlerde Peygamber'in öğütlerini hatırlattın ya...
Ne diyordu Efendimiz; "Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir."
Değil mi ki biz, kavmiyetçiliğin ve aramıza çizilen sınırların arkasından dünyaya, insanlara uzak kalmışız. Ümmet, sınırlar arasında kalanlar için ırak olmuş. Aramızdaki bazıları değil mi, "Bize ne Mısır'dan" diyen.
İşte sen Esma kardeşim...
Her "Bize ne" sorusundan sonra dönüp yeniden, yeniden ve yeniden fotoğrafına baktığımsın.
Gözlerinin içinde Adeviyye akıyor... İnsanlar sıra sıra Sırat'tan geçiyor... Meydanlarda durarak, direnerek, ölerek ve ölümü yaşatarak gözlerinde yaşıyor direniş.
"Esma'nın gözleri"...
Bilsen ne çok şey anlatıyor bu ifade...
Kardeşim, tebessümünün verdiği sızı ile umut nasıl yan yana durabiliyor, bilemiyorum.
Galiba şehadetin ifadesi bu...
Şimdi bu satırları, Seyyid Kutub'un "Kardeşim Sen Özgürsün" hitabının bestesiyle birlikte kaleme alıyorum.
Esma, kardeşim...
Seyyid Kutub'un ifadelerinin izahı olduğunu biliyor musun?
Ne diyor Üstad;
"Sen ruhunu fecrin doğuşuna teslim et
O zaman fecrin bizi uzaktan karşıladığını göreceksin"
Sen ne güzel bir teslimiyet timsali oldun.
Kardeşim Esma, sen özgürsün. Gözlerinde bunu görüyorum.
Gözünde, özünde, kalbinde olanı tebessümüne nasıl yerleştirdiğini bilmiyorum. Şehadeti simana nasıl yerleştirdin, anlayamıyorum.
Fakat
"Kardeşim karanlığın (küfrün) ordularını kökten sileceksin
Ve bununla yeryüzünde bir fecr doğacak"...
"Bir plan yap.
Bir ümit ışığı gör.
İsmini değiştir."
demişti ya Malcolm X; değiştik, şimdi hepimiz #R4BIA'yız.
Ve bir o kadar da hepimiz #Esma'yız, demek istiyorum. Lakin haddimize değil. Binlerce Mısırlının hayatı pahasına elde ettiği "Esma olma şerefi"ni, oturduğumuz yerde, klavyede kelimelerle oynayarak başarabilecek değiliz.
Bizimki de avuntu be Esma kardeşim.
Kızma bize...
Kızmazsın, biliyorum. O tebessümdeki merhamet, şefkat ve imtina ile ancak kalbimize bir damla hüzün çalarsın.
Kardeşim Esma...
Tebessümüne kurban olurum...
İnsanlık tarihi boyunca güzel işler yapmış bütün güzel adamların 'isimler'ini isminde taşıdığına şüphem yok.
Güzel insanların, güzel atlara binip gittiğine inanmıyorum.
Bütün güzel insanlar, tebessümünde ve isminde yaşıyor.
Mevla, öyle güzel terbiye eden ki; asırların, binlerce şehidin, milyonlarca sayfanın ve onca hitabın anlatamadığını tebessümünle sezdirdi bize...
Hissi ve sezgiyi kalbimize/ruhumuza yerleştiren Rabb'e hamd olsun, Esma kardeşim...
Tebessümünü bir fotoğraf karesinde bize ulaştıran Allah'a şükürler olsun, kardeşim...
Biz, komutanların ve liderlerin yakınlarının 'alanda' olmasına alışık değiliz be Esma. Bizim buralarda paşaların çocukları güneşlenirken askerlik yapar, vekillerin çocuklarının eli sıcak sudan soğuk suya değmez.
Utanmamızın sebeplerinden değil mi ki; İhvan liderlerinin yakınları tek tek şehit düştü (Sen, Hayrat Şatır'ın kızı ve damadı, Hasan el Benna'nın torunu)
Ve Esma kardeşim...
Bizim memlekette cami, Cuma'da farz namazdan sonra alelacele çıkılan, Bayram Namazı ve bazı geceler dışında dolmayan yerlerdir...
Mısır'da zulümden sığınılan camilerde şehit düşüyor kardeşlerimiz. Bu ne güzel ironidir.
Allah, ironi yapanların en ironiği...
Kardeşim Esma...
Bizim memlekette süslü laflar çokça edilir.
Oysa sen ne güzel anlatmıştın meseleyi, şehadete ulaşmadan önce paylaştıklarınla...
"Onlar bizi Vetir'de namaz kılarken buldular
Kimimizi rükuda, kimimizi secdede vurdular
Onlar hem güçsüzdü hem az sayıca
Allah'ın kullarını çağır da gelsinler yardıma
Köpüklü deniz dalgalarını andıran ordularla"
Şehadetin seni nasıl bulacağını biliyordun.
Biliyordun ki, tarih boyunca kahpeler, güzel insanları hep böyle buldular.
Ve biliyordun ki, bir kurşunun bile şerefi var; gönderenin kahpeliğinde değil, şehit ettiğinin tebessümünde gizli olan...
Güzel kardeşim Esma...
Allah şehadetini kabul etsin...
Biz şahidiz mübarek yolculuğuna...
Tebessümünle sızlayan kalbimizde Mısırlılar...
Birbirimizden farkımız olmadığını anlatmaya ve yaşamaya çabalayacağız, kardeşim.
Nil'in kıyısında "Allah-u Ekber" nidasıyla direnen kardeşlerimizin tamamının ismini isminde toplayan kardeşim Esma...
Yolculuğun mübarek olsun...
NOT: "Bir 'sinema köşesi'nde bu yazının ne işi var" demeyin. Esma'nın tebessümündeki mana, bütün sanat teorilerinden daha çok hizmet ediyor sinemaya, sanata, insana ve hayata...
18.8.13 - Haber7
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder