23.4.13

Bu yazı, başladığı yerde biter...


...Hâlis, Hârikalar Diyârı'nda

Gözkapaklarına asılan tahammül sanrılarının, tahayyül sınırlarını zorladığına şâhit oluyor Hâlis; bir bardak kötülük, bir avuç yıldız takımı, ışıltı için ay taklidi zorlama tarifler veya bindirilmiş kıtalarla yeryüzüne indirilmiş mutluluk tarifinde can çekişen hakîkatin renginde maviye çalan alacalı aldanış ya da yumruk büyüklüğü dünyanın katıksız sorularının taarruzu ki, letâfet varsaydıklarımızın zarûrî kahra evrildiğinde mi açar gözlerini farkındalık yanımız;
yoksa, zaman vere vere kendimize kaldığımız gerçeğini elmacık kemiğimizde hissettiğimizde kalabalıklara ağlama yalanında beslemeyi umut ettiğimiz toprağımızın sarartısında zarâfete aldanma gönüllüğü ile uyuşturulan reflekslerimizin serencamında gizli kalan âşikar yalanların ininde, direnişi kendine şiâr edinmiş fedâ eylemcilerinin parmak ucunda, her düşüncenin sonucunda fakat hemen her mütâlaanın da ucunda biten başlangıç noktalarının banknot rengine devşirildiği sırada kanayan, anlatılmayanlara kanmayan; ki, kanı olarak heybesinde sakladığı yegâne gıdasındaki küf kokusunda inançları tazelenen kimliğe tutunmuş hasretleri yaşıyordu; yaşlanıyordu; yaşarıyordu umutları ya da aslında kanıyor, kanıyor ve kaynıyordu kan pıhtısındaki DNA şifresi, ki, “ne içindeyim zamânın, ne peşinde imkânın / elâ kalsın ufuklar / zaman içimde yansın / ki, gönlümde aşk salınsın” ifadesinin özeti olan okyanus derinliğindeki soluksuz duraklama sızısının kaldırımlara serdiği emek kırıntılarının peşisıra sürünme seçeneğine gönüllü kabûlün îzâhını; acıların bencilliğinin mîzâhını; beyaz hayallerin günâhını; aldatmacaların mübâhını ve elbette hâtırâlarının hiçliğinin âhını aklıyordu Hâlis ki; eline uzanan el nispetince mahpus kaldığını fark etti geceye mahkûm, gündüzde sönük, gün ile güncel veya dün ile tekerrür ya da yarına hazır fikir kapladı eylem alanını; neden sonra kendine, “beklemek kadar taze gelmiyor hiçbir tarih algısı / insanlık kadar eski / tabiatın alışkanlığı / ve acının akışkanlığı” satırlarını hatırlatınca durağanlaştı sancıların karmaşası, sözcüklerin mübâlağası, gözkapaklarına asılan tahammül sanrılarının tahayyül sınırlarını zorlamasından bahsediyordu ya Hâlis; kendisi Hâlis’in, efendisi, kölesi ve de yetisi ya da titremesi ki, ölmesi besbelli...


29.10.2009 - Haber5.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder