24.4.13
G/özümde büyüyen sinema
Göze almak; kendisine ait olmayan korku veya endişelere rağmen ferdin, kendi olmayan bütün şahsiyetlerle birlikte ve aynı zamanda 'onlar'a karşı durmasının 'somut' göstergesidir...
Gözünde büyütmek; göze alamamaya bahane olarak öne sürülen endişelerin dallanıp budaklandığı, membaına ırak noktaların tek nokta haline geldiği anlayış alanında zorlanmak; dahası, zorluğun ihtimaline hakikatinden daha çok ehemmiyet göstermektir...
Gözde olmak; göze alınamayanları gözünde büyüten insanoğlunun 'öz'üne yönelik değerlendirme nazarı ve aslında bitiş noktasının başlangıç noktasıyla aynılaştığı kaynaktır...
Ve sinema, göz alınacak noktalarla hesaplaşmaların tamamlanması sonrası, gözde konuma gelen ve bu baptan sonra gözünde büyümeye mahal bırakmayacak şekilde özüne sirayet eden ve büyümesini de bu nazarda tamamlayan sanat dalıdır...
"Sinemayı hayatımızın neresine oturttuğumuz" sorunsalı, temelde 'sanat'a yaklaşım ve sanattan uzaklaşımın tarifi olur.
"Sadece sinema emekçisi olmak" gibi bir durum, sinemayı gönlüne, zihnine oturtanlarla aynı kategoride olmamaktır. Veya büyük oranda farklı yerlerde durmanın bir nevi tarifidir.
Sinemayı bu bağlamda değerlendirebilmek için önce sanat meselesini halletmek lazım.
Sadece sinema, hiçbir zaman sadece sinema değildir...
Sinema sanattır!
Sinema sanattır!
Sinema sanattır!
Tarihinin tekerrür etmesinden daha sık ve acil bir biçimde altını çizmek, üstünü açmak zorunda olduğumuz bir mesele; sinemanın sanat olma durumu.
İnsanı, sadece bedenden ve duyularından ibaret sayamayacağımızdan (dünya görüşü, inanç ve algı bağlamında), ruhsal, sezgisel ve hissi noktalar nazarında gelişimi/değişimi sanatla doğrudan ilintili olarak işaretlemeliyiz.
Yani sanat, -kesinlikle ve kesinlikle- 'sadece görünen'in çok ötesinde, derininde, boyutunda yer alır.
Mevzubahis şeyi 'sanat algısı' olarak nitelendirirsek, bu algının oluşum sürecini aynı zamanda bir gelişim süreci olarak addetmek doğru olur.
Ve insanın gelişmesi için sanat olmazsa olmazdır...
"Sanatla alakası olmayan insan gelişemez mi" şeklinde bir soru doğal olarak dillendirilebilir.
Cevabı nettir:
Ruhsal ve zihinsel gelişimi hiçbir şekilde sadece somutluğa bağlayamazsınız. Ruh ve zihnin gelişimi ise sanat olmadan imkansızdır...
İnsanı, bütün mahlukattan ayıran özelliklerinin temelini ruhunun ve düşünme yetisinin (zihninin) oluşturduğunu düşünürsek, ruhsal ve zihinsel gelişimin, her fert için zaruret (inanç bağlamındaysa vazife) olduğunu rahatlıkla görürüz.
Peki 'vazife' olan şey, ne denli içsel olur!
'İnsanın özü' olarak neyi gösterebiliriz!
'Öz'ün 'göz' ile olan alakası gibi, sanatın da ruhla ve zihinle bağlantısı olduğunu söylemek büyük konuşmak mı olur!
Peki, büyük konuşmak kimin hakkı!
Ve...
Sinemayı gözümüzde fazla mı büyütüyoruz!
Yoksa sinemayı gözünde büyütenler, aslında küçücük olan şeyleri gözünde büyütenlerin aksine bir bakış mı sergiler, de, 'büyüyenler küçülür', küçük zannedilenler aslıyla sezilir!
-Soru sormanın cevap vermekten zor olduğunu bilen/düşünen biri olarak- sorma çabamdan vazgeçmeyeceğim.
Çünkü insanın zihinsel ve ruhsal gelişimi, sorular üzerinde akletme yetisiyle doğrudan alakalı...
Ve bu minvalde -çokça dillendirdiğim iddiama işaret ederek- yeniden vurgulamak isterim ki; sanattan uzak olan bir insanın, hakikate ulaşma yolunda en mühim kan damarlarından biri tıkalıdır.
Özelde de sinema ile uğraşan şahıs, doğrulara işaret eden sorulara ve bunlardan doğacak sezgi ve algılara, sinema ile uğraşmayanlardan daha yakındır.
İnsanoğlu, fikrini, gözünde büyütmeden önce özünde beslemesi gereken ve sonrasında sezgisiyle hissine rehberlik eden, nihai aşamada ise kalbî ve zihnî bir merhale kat eden/etme ihtimali bulunan mahluktur.
Sanatı bu denli gözünde büyüten birinin sinemayı da 'yüceltmesi' garip geliyorsa, başa dönüp sanat algısı ile ilgili 'sorun'u halletmek gerekir.
02.12.12 - Haber7
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder