1.10.13

Tavsiye filmler...


Teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı iddiası, metaya ulaşımın kolaylaşması dışında bir şey için kullanılıyorsa, kesinlikle ve kesinlikle 'yalan'dır...

Bilgiye ya da maddeye ve daha da kötüsü metaya ulaşım, maddenin varlığını bilmek ve bunun hakkını vermek manasına gelmiyor.

Zamane dünyasında ulaşım kolaylığı, tüketim kolaylığı ve pek tabi ki tükenme hakikatine açılan kapı...

Film izleme meselesi de artık bu hale geldi...

Sinema salonlarının çoğalması, sanal alemde bazı adreslerin 'yasal' olarak izleme imkanı vermesi ve filmlerin taşınması ve paylaşılmasındaki kolaylık, çok film izlememizi sağladı.

Evet.

Lakin bu, film izlemenin hakkını verdiğimiz sonucunu doğurmaz.

Sadece emek 'harcandığı' için saygıdan ötürü çok şey söylemek istemesem de, izlendiğinde sadece vakit kaybı olacak çok film var.

Peki ne yapacağız?

Esasında yapılması gereken, yapılıyor.

Sık sık 'hangi filmleri izleyelim' sorusuna muhatap oluyorum.

-Daha önce de yaptığım gibi- bazı tavsiyelerde bulunacağım.
(Herhangi bir kıstas gözetmeden, en iyiler listemden, daha önce tavsiye etmediğim ve ilk aklıma gelenleri yazdım)


Ay'a Seyahat (Kutluğ Ataman)

Gerçek olmadığına dair kuvvetli kanaatin bulunduğu bir hikayenin 'uzman' yorumlarıyla verilmesindeki ironi, Kutluğ Ataman'ın dünyaya ve sanata bakışını ortaya koyuyor. Sadece fotoğraf ve röportajlardan oluşan film, gerçeğin ne olduğunu sorguluyor. Yönetmenin de ifadesiyle, "Sakın bize anlatılan gerçek de, gerçekten bu şekilde kurgulanıyor olmasın?"


Looking for Eric Cantona (Ken Loach)

Ülkemizde "Hayata Çalım At" ismiyle gösterilen 2009 yapımı Ken Loach filmi, modern zamanın en ciddi 'kitlesel' eylemi olan 'futbol taraftarlığı' meselesine iki açıdan yaklaşıyor. Birincisi olayın 'holigan' boyutu, diğeri 'arkadaşlık' ve 'yardımlaşma'... Bir Manchester United taraftarının, İngiltere'de bir dönem ciddi bir futbol ikonu haline gelen Fransız golcü Eric Cantona hayranlığı üzerinden ilerleyen film, her cinsten ilişki üzerine 'Britanya Aile Sorunları' tablosu da çiziyor. İşçi filmleri ve sosyalist propagandasıyla tanıdığımız Loach'ın filmi, yine proleter sınıf analizi ve sistem eleştirisi üzerine kurulu. 'Hak' meselesi üzerindeki hassasiyetini takdir ettiğim Ken Loach'ı, sosyalizm güzellemelerinin farkında olarak izlemek lazım gelir.


Büyük Adam Küçük Aşk (Handan İpekçi)

10 sene öncesine kadar 'Kürt Meselesi' denilemeyen kördüğüm ile alakalı cesurca adım atan Handan İpekçi, sinema tarihimizin en müstesna eserlerinden birini perdeye çıkardı. Kemalist yaşlı bir adamın, apartmanında meydana gelen bir olay sonrası evinde bakmak durumunda kaldığı küçük Kürt kızı ile aynı lisanı konuşamadığını zannetmesinin hikayesi... Kürtçe bilmeyen ve dahası konuşulmasına tahammül edemeyen 'büyük adam' ile Türkçe bilmeyen 'küçük aşk', kalbe dokunan bir senaryo ile filme alındı. Oyunculuktaki başarının filme neler kattığını izleyince göreceksiniz.

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (Ahmet Uluçay)

Sinemanın ne olduğu ile ne olmadığı sorularına aynı anda cevap veren az sayıda film var. Bunlardan biri, -özellikle hayat hikayesi ile- Ahmet Uluçay'ın beyaz perdeye armağanı...
Bu memlekette sinemaya sevdalanmanın nasıl bir cesaret işi olduğunu ve bunun yanında sinemanın, 'imkan' diye tabir edilen hiçbir şeye mahkum olmadığını anlatan film, bu toprağın yetiştirdiği, geç bulduğumuz ve erken kaybettiğimiz Ahmet Uluçay'ın sinemamıza mirası adeta...


Beş Vakit (Reha Erdem)

Reha Erdem, Türkiye sineması için ilginç bir yere sahip. 'Festival sineması' dediğimiz çerçevede eser üreten ve bunu en iyi yapan isimlerden biri olan Erdem, garip bir şekilde bazı çevreler tarafından görmezden gelinir. Hemen her filmi ödüller alsa da, sanki gönül alma adımları bunlar. 'Ödüle boğulan' birçok eserden çok daha fazla düşünen, düşündüren, sanat yapan Reha Erdem'in özel eserlerinden biri bu film...


Ofsayt (Cafer Panahi)

'Kapalı rejim' ile yönetilen ülkelerde kadının toplumdaki yerinin yanı sıra erkeğin yersizliğinin resmini ortaya koyan film, Panahi'nin en iyi filmi belki de... Somurtmayan, tebessüm eden; konuşan, konuşturan; sadece İran'ı değil birçok yanıyla bizi de anlatan film, İran milli takımının yapacağı bir maça gitmek için erkek kılığına giren bir genç kızın hikayesini anlatıyor.


Başka Bir Yerde (Sofia Coppola)

Büyükbabası Carmine Coppola besteci; babası Francis Ford Coppola, Oscar'lı yönetmen; kardeşi Roman Coppola aktör; kuzeni Nicolas Cage, Oscar sahibi aktör... Belki bu künyeye sahip olmak sinema kariyerinin kolaylaştırmış olabilir. Ancak Sofia Coppola bugün dünya sinemasında bir yere aitse kesinlikle tarzı ve eserleriyle... Oscar'da en iyi yönetmen ödülüne aday gösterilmiş 4 kadından biri olması beni pek ilgilendirmiyor. 1991'de 'en kötü yardımcı aktris ödülü'nü almış olması da umurumda değil. İşine bakarım. Ve Sofia Coppola'nın sinemasının en tipik örneği belki de bu film...
Bir Hollywood yıldızının 'yalnız mutluluğu' ve 'mutsuzluk hakikati' üzerine bina edilen film, hikayesiyle, 'şatafat yalanı'nın bam teline dokunuyor.


Haber7 - 29.9.13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder