8.4.13

Emek Sineması'nın yıkılmasına/yukarı taşınmasına neden karşı çıkmalıyız?


Sinema sanatının yaşaması, 'şehir' dediğimiz olgunun yaşamasına bağlı.

Altını, üstünü ve her yanını özellikle çiziyorum; ŞEHİR...

'Kent' denen modern zaman aldatmacası değil, ŞEHİR...

İki kavramı birbirinden ayıran en mühim nokta, insan hayatına etkileri.


Kent, insanın daha kolay tüketebilmesi için 'gelişir' (hayatın kolaylaşacağı iddiasının perde arkası bu).

Şehir ise insanın, daha insanî yaşayabilmesini sağlar ve bunun için gerektiğinde büyür, gerekirse de küçülür.

Sanatkar, tam da bu çerçeveden bakar şehre. Sinemanın hayat bulduğu alanlar için de aynı şey geçerli.

Filmlerin gösterildiği alanlar, sinemanın hayat bulduğu alanların belki de en mühimi. Zira modern zaman algısının doğrudan tehdit ettiği alan da burası.

Koca koca binaların, AVM'lerin içine yerleştirilen sinema salonları, dağıtım tekelinin malzemesi olarak bir ticarethanenin en nadide parçaları haline geliyor.

Bugün sinemada bir 'dağıtım' sorunu varsa, bunu besleyen ve büyüten husus, AVM'lere mahkum edilen  sinema salonlarıdır.

Neden mi?

Çünkü AVM'de yer alan sinema salonu, 'alışveriş' ifadesinin hakkını veremediği sürece o alanda yaşayamaz. Yaşaması için de 'çok izlenecek' filmler sahnelenir. Zira ticarethanenin gereği de budur. İşletmeciye sorsanız, "İzlenmeyecek filmi neden göstereyim, ben de buraya şöyle şöyle, böyle böyle masraf yapıyorum" der. Kendince haklıdır da. Orası artık bir işletmedir ve mevzubahis kişi 'rant'ına bakar.



Emek sineması etrafında dönen tartışmalara tam da buradan bakmalıyız.

Emek, AVM'ye taşınmamış son birkaç sinema arasında en mühimi. Zira Türkiye sinema alanında hemen bütün hatıralarda 'Emek'i vardır.

Bu bağlamda Emek'in ne yıkılmasını, ne de 'yukarı kata taşınmasını' destekliyorum.

Sinema salonları, müstakil yerler olarak yaşamalı ve kesinlikle 'sanat mekanı' muamelesi görmelidir. Hatta dağıtımcı tekelinden bağımsız sinema salonları kurulmalı, mevcut olanlar da yaşatılmalıdır.

Lakin...

Emek sinemasının yıkılmasına karşı olmakla beraber, meseleyi, siyasi iradeye 'çakma' malzemesi haline getirenlerin duruşuna da karşıyım. Emek'te dün yaşananlar sonrası "İşte AKP diktatoryasının ürünü", "Fethullah'ın polisleri bakın ne yaptı" tarzı 'hamasetinden mülhem' yaklaşımları elimin tersiyle iterim.

Meseleye kesinlikle ve kesinlikle ideolojik bakmıyorum. Bakılmasına da karşıyım.

Eğer, sanatın hayat alanını savunmak ideolojiyse -ki bence öyle-, bu, birilerinin ideolojiden anladığı şey değil.

Ayrıca Emek protestosunda polisin uyguladığı politika da manasızdı. Bırakın insanlar tepkisini ortaya koysun. Yasa dışı şeyler yapıyorlarsa da şiddet uygulamaktan başka yollar deneyin.

Netice-i kelam... 

Emek ve 'emekvari' sinemaların yaşaması için yapılacak her şeye evet; ideolojik hamasete ve polis şiddetine hayır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder