23.5.13

Özgür değiliz hiçbirimiz: Peygamber Atatürk ve 'usturuplu hakaret'


İnsanın başına ne geldiyse kutsama belasından geldi.

Öyle bir bela ki, esasında insanın kendini tanrılaştırma çabasının sonucu. Zira kutsama yetkisini sahip olan insan, kendi çapında tasarım ve sınır belirlemiş oluyor. Ve kendinden çok daha fazlasının, kitlelerin algısı da bu yönde değişiyor. Böylece insan 'Tanrı'nın mühim belirtilerinden birini hayata geçirmiş oluyor.



Modern zamanda mevzubahis mesele daha çetrefilli bir hal aldı. Zira kutsal olan ile özgürlük alanı artık çakışıyor. Hemen her ciddi meselede kutsal olan ile özgürlük adına söz söyleyen, icraat yapan karşı karşıya geliyor.

Burada düstur gayet basit. Dinler, inançlar kutsaldır. Kimse dil uzatmamalı. Hele hele bir Müslüman'ın, başkasının kutsalına hakaret etmesi kabul edilebilir değil.

Kimseye ayrıcalık uygulamadan meseleyi böylece ortaya koymak lazım.

Ve buradan sonra yeni kutsallar uydurmamalıyız.

Bilmem hangi mekan, bilmem nereden çıkan su, bilmem hangi ulu şahıs, vs...

"O halde sizin dininiz size, benim dinim bana" (106-9) düsturu en güzel kılavuz. Kimsenin kutsalına hakaret etme hakkımız yok.

'Eleştiri' derseniz de sınırları bellidir.

"İnanmıyorum" dersiniz, sorun yok. Lakin "Yalancı, düzenbaz, uçkur düşkünü" şeklinde değerlendirmeleri, kimse, kimsenin kutsalına yöneltemez.

Sevan Nişanyan'ın hapis cezası alması meselesine de böyle bakmak gerek.

Ne diyordu Nişanyan:

"Buna karşılık, bundan yüzlerce yıl önce Allah'la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. 'İfade özgürlüğü' denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir"

'Mali ve cinsel menfaat' ifadelerini ithamdan öte hakaret olduğunu inkar etmek, hayata bambaşka bir pencereden bakmanın sonucudur. Nişanyan'ın gayet usturuplu bir şekilde hakaret etmiş. Lakin usturup, hakareti değiştirmiyor.

Burada 'özgürlük meraklıları' Peygamber ile Atatürk'ü kıyaslamaya kalkıyor.

Ne diyorlar:
"Sevan Nişanyan'ın Hz. Peygambere dair sözleri için ceza almasını savunanlar, Atatürk'e 'diktatör' diyenin de ceza almasını savunur mu?"

Arkadaş mesele bu kadar basit mi?

Bir insana, kula, siyasetçiye, yöneticiye diktatör denmesiyle, bütün bu vasıfların yanında peygamber de olana usturuplu bir şekilde "sapık" denilmesi aynı şey mi?

Eğer çıkıp birileri, "Atatürk peygamberimizdir, tanrımızdır" derse iş değişir. Bir inanç sistemi kurulur, Mustafa Kemal peygamber ilan edilir. yine eleştirir ve kabul etmeyiz. Ancak hakaret de etmeyiz.

Kaldı ki, eleştiri ile hakareti temelde ayırmak lazım.

Atatürk veya DSİ Orhaneli Şubesi Güvenlik Görevlisi Adnan Kalafat... İkisinin hakaret dokunulmazlığı noktasında bir farkı yok ki.

Usturuplu hakareti eleştiri olarak kabul ederseniz de o işin sınırı kalmaz.

Nişanyan açıkça hakaret etmiştir. "Cinsel menfaat"in bugünkü kanunlarda bile "cinsel istismar" başlığıyla cezası var. Açıkça itham ve usturuplu hakaret varken, hala böylesi bir kıyaslama yapılması, artniyet değilse de izan noksanlığıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder