26.7.13

Diyanet: Durun, siz kardeşsiniz; Allah-u Ekber


Diyanet'i her eleştirdiğimizde gelenekçi arkadaşlarda hemen hemen ayı tepkiyi alırız. Mevzuun ne olduğu mühim değil, 'ruhbanlık kurumu'na dokunmuşsunuzdur.

Elbette doğrularını da dile getiriyoruz Diyanet'in. Zira Prof. Dr. Mehmet Görmez başkanlığında yepyeni bir hüviyete büründü. Lakin devlete angaje bir kurum olmanın hiçbir zaman aşılamayacak sınırları çerçevesinde bazı noktalardaki alışkanlıklar değişmiyor.

Son örneği bugünkü Cuma hutbesinde gördük.


Konu "Allah-u Ekber" idi. Yanlış okumadınız, bildiğimiz "Allah-u Ekber"...

Evet, bu nida çerçevesinde bir direniş metni ortaya koymak çok güzel olurdu.

Evet, bu ifade çerçevesinde zulüm altındaki ümmetin birlikteliğine dikkat çekmek harika olurdu.

Evet, bu ifade çerçevesinde müslümanların kendine gelmesi, kendine dönmesi, kendini bilmesinin ehemmiyetini vurgulamak muhteşem olurdu.

Peki Diyanet ne yaptı?

"Allah-u Ekber" ifadesinin terim olarak önemine vurgu yaptıktan sonra, Mısır, Suriye ve Irak'ta müslümanların dillerindeki "Allah-u Ekber" nidasıyla birbirini katlettiği yorumunda bulunuldu:

Bağdat'ın sokaklarında, Şam'ın çıkmazlarında, Nil nehrinin kıyılarında  kardeşin kardeşi öldürürken Allah-u Ekber demesi ne hazindir.

Yani?

'Yani'si şu:

Nüfus cüzdanında 'müslüman' yazan herkesi aynı doğrultuda ele alıp, dünyevi saçmalıklarını, uhrevi sapkınlıklarını veya insani noksanlıklarını gözardı etmek suretiyle, İslam coğrafyasındaki zulmün 'mazlum' ve 'zalim' cepheleri yokmuş gibi davranarak, yine etliye-sütlüye dokunmadan 'ortadan' konuşmuştur Diyanet.

Suriye'de yakın tarihin en kanlı iç savaşlarından birini yaşanırken; hakkı için sokağa çıkmış sivil halkı katleden idarecinin zulmü sonucu silaha sarılınmışken; zalim, zulmünü zamanın ruhuna göre güncellerken, Diyanet, "Durun, siz kardeşsiniz" klişesi ile meseleye yaklaşıyor.

Mısır'da -nüfus cüzdanı müslümanları- "aşırı dinci müslümanlar"a karşı yapılan darbeyi desteklerken, hakkını aramak ve almak için sokağa inen "aşırılıkçılar"a destek vermeyip aksine karşısında dururken, üstüne üstlük katliamlara sessiz kalırken, Diyanet, "Durun, siz kardeşsiniz" klişesi ile meseleye yaklaşıyor.

Evet, Irak'taki durum tam manasıyla Diyanet'in anlattığı gibi. Şiisi Sünnisi birbirini katlediyor. Her ikisi de birbirini tekfir ediyor. Lakin burada da böylesine kaçamak dövüşen Diyanet yine, "Durun, siz kardeşsiniz" klişesi ile meseleye yaklaşıyor.

Peki Diyanet ne mi yapmalıydı?

Cevap gayet net!

Mısır için "Mesele Mursi değil müslüman, sen hala anlamadın mı"; Suriye için "Mesele Esed değil müslüman, sen hala anlamadın mı"; Irak için de "Mesele işgal-direniş değil müslüman, sen hala anlamadın mı" deme cesaretini göstermeliydi.

30 Ağustos, 19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim'deki hutbelerde, İstiklal Savaşı'nda savaştığımız zalim güruh için açıkça dile getirilen ifadeler burada da dillendirilmeliydi.

"Mısır'daki darbe, İslami hassasiyetleri ön planda tutan, Hamas'a sırt çevirmeyen, Suriye direnişini destekleyen, Türkiye ile iyi geçinen, Filistin davasına sahip çıkan yönetime karşı yapılmıştır. Orada sokağa çıkanların yanında olmak vazifemizdir" diyemeyen Diyanet, "Durun, siz kardeşsiniz" edebiyatıyla kendini kandırmaya devam etsin.

"Suriye'de sadece hakkını aramak için sokağa çıkan, üzerine aylarca bomba yağdıktan sonra zalime karşı silaha sarılmak zorunda kalan müslüman kardeşlerimizin yanında yer almak vazifemizdir" diyemeyen Diyanet, "Durun, siz kardeşsiniz" edebiyatıyla kandırmaya devam etsin.

Evet, bunların yanına Irak'ı ekleyip "Durun, siz kardeşsiniz" deseydi, Diyanet'in hutbesinin bir manası olurdu.

Siz kalkıp; herhangi bir sokak eyleminde "Ya Allah, bismillah, Allah-u Ekber" diye bağıranlara "aşırı" gözüyle bakan genel kitleye, "Allah-u Ekber"in ehemmiyetini böylesine yuvarlak bir şekilde anlatırsanız, kaş yaparken göz çıkarırsınız.

Netice-i kelam...

El Ezher Şeyhi Et-Tayyip'in darbecilerin yanında yer alması ile Diyanet'in "etliye sütlüye dokunamayan" hutbe ağrısı aynı belaya işaret ediyor:

Devlete angaje din anlayışı, hakikatten uzak ve toprağına kör kalır. 


NOT: İşte Diyanet'in hutbesi...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder